30 Aralık 2007 Pazar

2008

2007'nin bu son günü, haftasonu tatilinin ardından okuldayım. Yılbaşında annem ve babam gelecekler, onlar için hazırlık yaparak geçirdim cumartesi pazarı. Temizlik, yemek falan. Biraz da oturup düşünme fırsatı buldum. Anladımki her geçen gün bir öncekine göre ne kadar da olgunum, ne kadar da büyük bir kabullenmişlik ve hazmetmişlik içindeyim. İtirazım da yok zaten. Demek istediğim şu ki şimdiye kadar hayatıma girmiş, çıkmış, hala hayatımda olan (iyi ya da kötü iz bırakmış) herkese ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Bugün beni oluşturan her kırıntıyı hayatıma girenlere borçluyum. Yaralayanlara ve yaramı saranlara, ağlatanlara ve oturup birlikte ağlayanlara, hepsine, hepsine TEŞEKKÜRLER...
2008 "işte budur yaaa, hayat budur işte" dediğim bir yıl olur mu bilmem ama ünlü Türk büyüğü Mazhar Alanson'un dediği gibi "benim hala umudum var"

26 Aralık 2007 Çarşamba

Anı yaşa--Gerisini tittiret


Maalesef gerçekleri biliyorum, görüyorum, herşeyin farkındayım ama yazmaya cesaretim yok.....Yapabileceğim tek şey var "carpe diem"------Yarın yoktur, bugün vardır.

18 Aralık 2007 Salı

Hayata ne kadar zor yaklaşırsanız o da sizi o kadar zorlar. Bu sabah biraz düşündüm. İnsan kendiyle ilgili bazı şeyleri yırtınsa da iki parçaya bölünse de değiştiremiyor. Küçükken deniz kenarında kumdan kale yapmaya çalışırdım her çocuk gibi ama bir farkla suya yakın yerde hazır ıslanmış kumdan harcı kullanmak yerine kumsalın en sıcak yerinden ayaklarım yanarak geçer ve bir kovam olmadığı için de minicik avuçlarıma kum doldurur, suya yetiştim yetişecem derkende parmaklarım arasında kalan azıcık kumla iş görmeye çalışırdım. Daha ufacıkken hayata bakışım ortadaymış da haberim yokmuş. Bu bakış yordu beni. Hayatımın bukadar zor olmasının tek nedeni zoru seçmek oluyor, bilerek bilmeyerek zor yollara girmek. Yapıcak bişey yok tipim öyle.

Umut

Boynum gözyaşlarından sırılsıklam olsa da, kendimi dibin dibinde hissetsem de anladım ki içinde bişeylerin düzeleceğine dair ufacık bir umut kırıntısı bulsan, en derinde bir yerlerde, yaşama sebebini buldun demektir. İşte insanı yaşatan bukadar küçük bişey, koskoca dünyada iyi şeylere olan uffacıcık inancın seni ayakta tutmaya yeter de artar.

17 Aralık 2007 Pazartesi

...

Hiç birşeyin anlamı kalmadı. Eğer mutsuzsam hiç bişeyin değeri yok. Gitmiycem Antakyaya, canı cehenneme herşeyin. Şuan mutlu olamıyorsam, bugün olmuyorsa hiçbirzaman olmasın.

16 Aralık 2007 Pazar

AŞK

Dün televizyonda adamın biri bi laf etti “ annelerini kaybeden erkeklerde gelişen ortak refleks annelerinin yerine koyabilecekleri bir kadına aşık olmaktır”. Onur annesini bana aşık olduktan sonra kaybetmiş olsada benim karakterim, ruhum, karşı koyamadığım birsürü özelliğim gereği ve onun hayatındaki bu önemli boşluğun da etkisiyle aramızdaki ilişkinin buna benzer bir boyuta geçmesinden ötürü içim yanıyor. Bir çok kez bu durumu ona ifade ettim, reddediyor ama boşuna, sözle ikna olma yaşımı geçtim, gözleriyle ikna edemiyor maalesef. Bu durumun oluşmasında en büyük hata benim. Kolay sahiplenmem suçlarımı ama bunun gün gibi yüzüme çarpmasından dolayı inkar da edemiyorum. Hayatıma girenin hayatına baştan ayağa hükmetmeye çalışırım, çalışmakla kalmam hükmedemezsem çılgına dönerim. Bu hüküm kelimesi çok egoistçe gelebilir ama yönetme anlamında değilde içselleştirmenin dibe vurmasıyla yanlızca zarar görmesin diye koruma içgüdüsüne engel olamamak, e bu da bir çeşit hükmetmeyi getiriyor. Hani hep sorarlar ya en sevmediğin özelliğin, efendim elinde olsa değiştirmek istediğin ilk yönün nedir falan diye. Ahhh yanıyorum böyle olmak istemezdim, baskın ve baskıcı karakterimi bir çırpıda yere serer ve sadece kendi hayatımı yaşamak isterdim. Bir kişilik mutluluğu yaratmak o kadar zorken ben üstüne birde başkalarının hayatını da üstleniyorum. Ne güzel olurdu onunla sadece yanımda olduğu zamanların hiç umarsız keyfini yaşamak, ama yoooook ben ne yaparım, durmadan sorar sorgularım: yanlış yapıyorsun, böyle yaparsan sana şöyle yaparlar, başkaları seni hep düdüklüyor, hayata bakışın hatalı, bu şekilde ilerleleyemezsin, daha gerçekçi olmalısın. Ha dinlemiyor mu, bizzat eyleme geçerim, arkadaş çevresini değiştirmeye çalışırım, aman zarar görmesin........Ve nooldu, YORULDUM. Kimsenin kaderini yazamazsın, kendininkini bile kısmen değiştirme gücün varken kimsenin bahtını yapamam, anlamalıyım, anlamalıyım, anlamalıyım. Anlamak fiilinin birinci tekil şahıs için çekmeliyim.

11 Aralık 2007 Salı

Babaanneme...-Yıldönümü hasebiyle

Hiçbir makina ve etkili deterjan imkanının bulunmadığı ama her nasılsa beyazlığını gökyüzü mavisinin ışıltısından çalımış yastık kılıflarına yüzü değe değe, sürtüne sürtüne uyanmak, çalarsaatlere konu olmuş bir horozun marifetiyle hem de. Uyanırken, senden evvel kimbilr sabah namazından buyana yakılakoyulduğu tandırda sıcak ekmek yedirip memnun etmeye gayret eden babaanneni camdan izleyip, bunca çabasını hiçe sayarak vede utanmadan “burda televizyon yok, eve dönelim artık” diye sinirlendiğinde kadir kıymet bilmeyişine bugün ağlayacağının farkında olmamak.....
"Ne yer kaldı, ne yar kaldı,
Bağdatta bir mezar kaldı "
demiş, oğlunu ve karısını uzun bir ortadoğu göçü sırasında salgın hastalığa kurban veren şair, onun gibi olduk, ondan geriye bir mezar kaldı, yaşasan da beni o köy evinde birkaç gün daha alıkoysan, çıtım çıkmaz, mızırdanmam, şikayet etmem, üstelik söz veririrm en uzak en bilinmedik ve en yaşlı akrabayı ziyarete gitmeye senden evvel gönüllü olacağıma.

Büyük adam

Henüz keşfedilmemiş bir teoremin gizli kalmış mucidi sanırken insan kendini yeryüzüne kafa üstü çakılması ve maalesef ölmeden ve de en sıradan haliyle yaşamaya devam etmesi en acısı. Bilki yaşam çok bölümdür, bazen sevinç bazen hüzündür.

5 Aralık 2007 Çarşamba

Kışş kışşş kara kış

Ah şu kış geçse, bu erken gece olmalar, dört duvar evlerden çıkmamalar bitse, ben senin kadrini kıymetini bilemedim baharım, yazım, affet, söz bu 30 yaşımın ilk baharının hakkını vericem.

26 Kasım 2007 Pazartesi

Özledim


Anneannemin Vita yağı tenekesine ekilmiş böyle bembe beyaz alacalı karanfilleri vardı. Misler gibi kokardı açtığında. Balkonu yıkarken hortum tutardım üstüne suya doysun diye, tıpki bizim balkonumuzda açan yediveren güle yaptığım gibi. Yediveren diyorum yalan değil. Bu yediveren cins güller insan hayatında nergisten sonra koklayabileceği en güzel gülleri açar hemde gerçektende yılda tam yedi kez açar. Evden taşınma esnasında hiç acımadan eski evde bırakmış annem, ne vicdan ama, gülün hatrı yoksa hatıralarında mı yoktu dedim, gittim sordum kiracıya, onlar da tenekesi paslı diyeatmış, hala yanıyorum, kokusuna falan hasretliğim bir yana, o bir aile ferdiydi, canlıydı, açar, solar yaprak dökerdi bir yandan tanık olurken balkonda geçen evcilik oyunlarımıza. Nerden geldi bu çiçek mevzuu şimdi. Offf offf, 24 kasım diye karanfil verdiler okulun kokteylinde. Suya muya koydum gelirgelmez ama ne koku ne bişey, sahte sahte bakıp duruyor vazodan bana.....

Yazık ettin sana olan saygıma

Bayandan az kullanılmış ilanı ile menfaatleri karşılığı onurumu, gururumu ve emeklerimi satışa çıkaranların vicdanına ithaf olunur. Anladım da anlamaz olaydım sizi. Nasıl da yoruldum hergün büyümekten ve hergüne hayalkırıklığı ile başlamaktan. Işık ışık umutlarımı, yaşama sevincimi kara kara dünyalarıyla söndürenlere sözüm. Hayatta neyin değerli olduğunu Allahtan siz biçmiyorsunuz, yada en azından benim hazineme pisinizden süremiyorsunuz.

19 Kasım 2007 Pazartesi

No Man's Land

Dün gece Tv8'de bir film izledim....O kadar etkilendimki sonunda duygudan bacaklarım titredi. Belkide beni çok fazla etkiledi, yanlız ve duygusalım bu aralar diye düşünmüştüm. Ama internetten şööle bi araştırdım. altın küre oscar ne varsa toplamış. Bu arada Amelie'nin yarıştığı yıl oscarı buna vermişler. Bitirdi beni, herkese tavsiye ederim....Büttün cumartesi pazar evde takıldım, kek yaptım, pazara çıktım, film izledim, çiçek ektim vs. Bir açıdan çok yalın ve duru bir açıdan çok yanlız bir haftasonuydu. Yanlızlığı da pazar gecesi filmi izledikten sonra hissettim. Paylaşmak istedim, ahhh yaaa nasıl bir film diye, sağa sola baktım, nafile....

12 Kasım 2007 Pazartesi

Üzgüünüüüüüm

Bu kez gerçekten üzgünüüüüm. Çoook üzgünüm. bugün üzgünüm, tam da bugün üzgünüm. Yüzüm sırıtırken üzgünüm

11 Kasım 2007 Pazar

Karıncayım karınca

Cüssesinden 5 kat büyük yükü ağır ağır taşıyan bir karınca gibiyim. Kime kızayım bilmiyorum. Aklım karmakarışık. Hiç bir sorunumla başlarını ağrıtmaya alıştırmadığım aileme mi? Aileden kim kaldıki zaten. Anne baba demek istiyorum yani. Yeni ailesi olanlar bir bir uzaklaşıyor çünkü. Hayatı herzaman yolunda giden insan resmini devam ettirmek, yahu ben düştüm dememek için, düşer düşmez kalkmaya paralanmak..Yoruldum.
Kazanma, sahip olma, öne geçme, galip gelme, savaşta her yolu mübah sayma, rekabet etme üzerine kurduğunuz değerler dünyasında güçsüzüm evet. Çünkü ben eksik olmaktan, ikinin içindeki bir olmaktan, tek başına yarım kalmaktan yanayım, kusurda erdem bulanlardanım....Kusuruma bakmayın!

6 Kasım 2007 Salı

Arkadaş...

Birsürü insan var çevremde, istersem birsürüsü daha olur. Ama uzun yollar sebebiyle yılda 1 bikaç saat görüşebildiğimden değerli değiller.
Nili geldi Almanya'dan. 3 saat falan vakit geçirdik. Bi cümle kurdu bana, o da farkında değildir ama çok etkiledi beni. "Mesela Gonca, senin yanında ne giydiğim, saçımın nasıl olduğu hiç önemli değil. O kadar rahatım ki" Evet gerçekten de öyle. Hayatının en kötü giden dönemlerinde, kendini en başarısız, en elde avuçta bişey yok, en bunca ömrümü boşa geçirdim kısmında hissettiğiniz zamanlar yanında rahat rahat hıçkırabildiğiniz kişidir ARKADAŞ

4 Kasım 2007 Pazar

Feysbuk geldi mertlik bozuldu :)

Off 3 saattir feysbuktayım, sözde bu nadide pazar günü tez çalışmaya okula geldim...Aman ne bu hastalık gibi yaaa, silsemmi naapsam hesabımı

29 Ekim 2007 Pazartesi

Sana olan sevgimin bana verdiği yetkiye dayanarak...

Sahiplenmek kimi zaman gerekli ama çoğu zaman can yakıcıdır. Sevginin verdiği yetkiyi kullanmayalım, saygıdan yemeye başladığımız andır o an. Sonu da gelmez hani. Bi bakmışsın sen yapmışsın adamı. E ne demeye sevmiştim seni, benden bi tane fazlaydı bile bu dünyaya. Nasıl unuttum bana en uzak taraflarına aşık olduğumu, nasıl unuttum en yabancı gelen duyguları tatmin ettiğini, nasıl unuttum seni sen yapan her ayrıntıyı....Çooook üzgünüm çook. Nasıl acıttım, kırdım, değiştirip dönüştürdüm, nasıl? nasıl? kıydım sana ben. İnsanın en faşist yanı tutkularına esir olduğunda çıkar, dikkat etmeli.

Kendime not: Bu yazıyı arada bir çıkarıp oku yüksek sesle, yoksa adam olacağın yok!

22 Ekim 2007 Pazartesi

Abim Evlendi

Abim sonunda evlendi..... 1 haftadır gündemim buydu. Düğün, kına, bilmem bişey, herşey çok uğraştırıcıydı. Onun adına sevinmeliyim ama yapamıyorum elimde değil. Umarım hayırlısı olur. Umarım herşey tahmin ettiğim gibi gelişmez. Onu evlemiş olarak değil, yitirilmiş olarak görüyorum.....Aslında çok üzgünüm. Tek dileğim 15-20 yıl sonra bu düşüncelerimi "yersiz kaygı" diye nitelemek.....

6 Ekim 2007 Cumartesi

4 Ekim 2007 Perşembe

annelerin doğum günü unutulmamalı

Empatik olmak falan filan gibi başlamayacağım. Herhangi bir olay düşünün (bazı filmlerde bu tekniği sıklıkla kullanırlar), bu olaya dahil olan kişiler açısından ayrı ayıı film çeksek, aynı olay diğeri için çok trajik sahneler yaratırken karşı taraf için çok sıradan gelebilir. Örneğin dün annemin doğum günüydü. 3 Ekim olduğunu farkettiğimde saat 20 sularıydı ve öğrencilerin düzenlediği iftar yemeğindeydim. Eve gidip sessiz sakin ararım diye düşünerek erteledim. Tabiiki unuttum. Eh sabah arar, unttum falan filan derim, annemde ziyanı yok kızım zaten bilmemne falan der. Bu benim gördüğüm film. Annemin gördüğü filmi alatayım: 6 çocuklu bir ailenin kızı olarak kalabalık ortamlarda doğum günlerin hiç unutulmadan, atlanmadan nazlı nazlı kutlanmış. 4 Çocuğun olmuş, güle oynaya boy boy çocuklarla uzun yıllar geçirmişsin. Tüm bunların ardından yıllar yıllar sonra artık çocuklarının herbiri ayrı bir kentte, ülkede ömür tüketmeye başlamış. 2 kişi başladığın evliliğe tekrar 2 kişiyle devam etmektesin. Televizyondaki kadın programlarını arkadaş yapmışsın. Veee doğum gününde bir kızından ve iki oğlundan hiç telefon gelmemiş. Diğer kızının açtığı telefonu büyük bir mutlulukla karşılamaya hazırlanırken, arama sebebinin yeni doğan torununun ne kadar huysuzluk yaptığını, diş çıkarıp çıkarmadığını nasıl anlayacağını öğrenmek olduğunu anladığında, gerekli bilgiyi veip boğazında kocaman bir düğümle telefonu kapatmışsın. Onun filmi de böyle.....

1 Ekim 2007 Pazartesi

bu aralar sevgilimlen aramız çok iyi, neredeyse hiç kavga etmiyoruz, hatta aşağıdaki gibi dörtlüklerle doluyor telefonumun mesaj hanesi..Yani fırtına yakındır, dur bakalım

Bembeyaz bir incisin
Kalbimde birincisin
Kara kışın ortasında
İlkbahar sevincisin

30 Eylül 2007 Pazar

Nasıl oldu da büyüdüm, ne ara, kim gördü...Ben görmedim, o kesin. Kim gördü benim çocukluğumu, gördü de hiç demedimi, bak geçiyor, gidiyor, aldırmıyorsun, koşma, nereye koşuyorsun, bekle..Geri dönüş yok, geçtiğin bu yerleri bu kadar yeşil, bu kadar mavi göremezsin birdaha demedi kimse bana. Ben diyeceğim çocuğuma ama, biliyorum bana benzeyecek, aldırmayacak....

25 Eylül 2007 Salı

Hoş bi şiir

Bir fincanın dibinde, yarım kalmış aşkımsın
Acı bir kahve gibi, uykumu kaçırmışsın
Gündüzüm gece oldu tüm düşlerim seninle
Sensizlikle son bulur her bir kabusum yine
Oysa kabus yalan, düş kısa ve hayat uzun sevgilim
Sende beni seversen yarım kalmaz hiç bi film
yiğit güralp
Karnım ağrıyor, basitlik bozuldu, karmakarışığım yine...Bu yavaşçekim filmde yaşamak istemiyorum. Herşey için ya geç ya erken. Herşey için ya genç ya yaşlıyım. Küçükken öyle bir dönem olur ki çocuk kıyafetleri dar, büyük kıyafetleri bol gelir. İşte öyle birşey...

24 Eylül 2007 Pazartesi

Ayrılık "ölüm" diyor tüm şarkılar
Nasıl da yalan, ayrılıktan ölen mi var?

21 Eylül 2007 Cuma

ekmeğim bayat diye üzülme, batır yumurtaya, çevir tereyağında, al işte sana gerçek mutluluk...

Herşey o kadar basit ki. Bu basitliği bulmak için o kadar karmaşıklığı yaşamak. İsmin en sevdiğim halidir yalın hali.

19 Eylül 2007 Çarşamba


=19 eylül Çarşamaba 2007= Seneye bugün bu bloga ne yazmak isteyeceğim acaba..Beklentimi bugünden yazayım ozaman. Şimdiiiiii olay şu: bu önümüzdeki 2 yılın beni hayatımın önemli kavşaklarına taşıyacağını düşünüyorum. Umarım da taşır. Dillere sakız o salak söz varya işte "hayat siz plan yaparken başınıza gelenlerdir" diye. Planımı yazsam. Seneye okur üzülürüm diye korkarım. Yada işin büyüsü kaçar diye, ama herşeye rağmen yazacağım: Ana plan: Tek kişilik ailemde popülasyon patalaması yaparak nüfusu 3'e katlamak. Yan planlara gerek yok. Onlar akış icabı nereye dolarsa derelerim o denize dökülsün artık...

18 Eylül 2007 Salı

Karar

Hep yeni kararlar alırım, uygulamayacağımı bildiğim yığınla yeni kararlar. Geçen pazar yine bu kararlarla doldurdum çantayı. Tabiki pazartesi herşey eskiye döndü. Bu kararlar fiziksel şeylerle ilgili değil, daha çok düşünce sistemimde yaratmak istediğim köklü değişikliklerle ilgilidir, ama nafile....Öğrenilmiş arabesk bakış açısının kurbanıyım her türk kızı gibi biraz. Hayat herkese bana olduğu kadar belkide en az bana davrandığı kadar zalim. Ama yoooook, en çok acı çeken benim, en çok dert sahibi benim. Neyim ben? BENCİL---başka bişey değil---BENCİL
Sadece kendime değil benim gibi yada benden daha kuvvetli biçimde iyi şeyleri kendine hak görenlere soruyorum bizi, kışın ayakkabısız, paltosuz gezen insandan daha değerli kılan şey ne??

14 Eylül 2007 Cuma

Yeni dönem

Okulda yeni dönem hazırlıkları tüm hızıyla..en azından benim için asistanlığını yaptığım ders, tez konum, extradan üzerinde çalıştığım makale vs. Bu yazıyı yazarken düşündüğüm tek şey "aaaaa teze yeni başlarken hiç bitmeyecek sanıyordum, ne zamanlardı yaaaa" filan gibi cümleler kullanarak bu günlere bir anı olarak bakmak isteğim. Aslında dünkü bugünkü ve yarınki herşey bir gün zaten anı olacakken, tüm yaşamı sürekli olarak anıya çevirmek için çabuk çabuk yaşama telaşı çok anlamsız. Her gelen güne offf bugün bi bitsin demeyeceğim bir yaşam dönemine geçmeyi, geçebilmeyi sonsuz bir istele beklemekteyim.....

11 Eylül 2007 Salı

Ne istediğini bilmek??

Hep istediğin, olsun olsun diye yanıp tutuştuğun şeyin kapıya dayanması esnasında "bu muydu ki deli gibi istediğim şey" diyerek yaşanan çöküntü. E peki öyleyse içimi kanırtan "yaaa bişeyler eksik gibi, bişeyler acı gibi, ekşi gibi" duygusu nerden çıktı? Gerçekleşince sevinme, zafer naraları atma gibi aktivitelerin içine eden tam da bu duygu. Acaba suçlu beyin kimyasalları mı?
4. Murat'ın bir sözünü hatırlatmak isterim- belki sır burda gizlidir-
(Dönemin en güzel ve herkesin sahip olmak istediği şehirlerinden Bağdat'ı işgalinden sonra ilk gezintisi sırasında söylenen bir sözdür)
"Anladım ki Bağdat'ı almak Bağdat'ın kendinden güzelmiş"

10 Eylül 2007 Pazartesi

Sevgili dostum Naimecik;
Malezyayı niye anlatmıyorum diye sitem etmişsin, kısa bir cevap vereceğim: anlatılmaz yaşanır :)

İşiz özü şu: Malezyaya gideceğimi gevşek ağızımla herkese yaydığım için geri döndüğümde hesap vermem gereken çok kimse vardı. Hasılı kelam bloga bu konuda yazarak yapacağım tekrar sayısından haz etmedim :) Saygı ve anlayışlarınızı bekliyorum. Zira bu konu hakkında orası gerçekten de çok çok uzaaaaak, upuzaaak bir doğuymuş diyerek son noktayı koyuyorum. Kaldığım otelden ve ünlü Petronas kulelerinden bir görüntüyle başbaşa bırakıyorum.



6 Eylül 2007 Perşembe

yıllardır çalışıyorum ama saat hala 9:45 :))
Bu ne biçim mesaiiiiiiiiiii, bu ne yaman çelişkiiiiiiiii
Çöpe götürme zahmetine katlanmamak için elmayı kütüğüyle, muzu kabuğuyla yemek :))
SSCI(Social science citiation index)'te yayınladığım son makalem...

5 Eylül 2007 Çarşamba

Malezya derdi

Bir süredir enerjimi, gerek hazırladığım çalışma gerek gidiş geliş işlemleri ile yiyip bitiren Malezya seyehati bitti. Hiç mi hiç anlatmak gelmiyor içimden. Kötü de geçmedi aslında, beklentimin biraz altında da olsa iyi anılar olarak sayabileceğim bisürü foto and video ya sahibim. Oturupda zevzek zevzek yemekler böyleydi, insanlar şöyleydi falan demeye gerek yok....

3 Eylül 2007 Pazartesi

Yin ve Yang daha güzel anlatılamaz

Dedin ki aydınlığı ver, karanlığı verme
Aydınlığı sana fark ettiren karanlığı yok mu saydın olandan ?
Haydi sevgili anla artık ikideki birliği
Olan sadece olandır, sadece olan

Dedin ki hep iyi hep iyi, iyilikler olsun, kötüyü verme
İyiyi sana farkettiren kötüyü yok mu saydın olandan ?
Haydi sevgili anla artık ikideki birliği
Olan sadece olandır, sadece olan

21 Ağustos 2007 Salı

Bilimsel! toplantı

Harıl harıl çalışıyorum...Malezya’da bilimsel bir konferansta sunumum var. Tabiiki böyle bir etkinliğe katılacak bir insana gereken tüm enformasyonu edindim. Bunlardan en önemlileri; uçakta verilecek yiyecek menüsü, otelin eğlence aktivitleri, en yakın ve ucuz alışveriş merkezleri, en ünlü gece kulupleri vs.J. ayyy umarım sunumumun bir kopyasını ve ciddi bir kıyafet edinmeyi unutmam gitmeden.

20 Ağustos 2007 Pazartesi

Pazar hüznü

Pazar sabahlarının ayrı bir iticiliği vardır bir çok sebepten. Caaanım cumartesini kurban vermişsindir yada iğğrenç pazartesine ramak kalmıştır. Tüm bunların ötesinde bu pazar her zamankinden daha çok acıttı canımı. Bu aralar birkaç haftadır yanlız kalmanın da etkisiyle ömrümün 2+1 evlerde kendi sesine yabancı (konuşacak kimse olmadığından) kendi sesine bile hasret kalarak geçeceği endişesinin yoğunlaşmasıyla arabeskin kitabını yazıyorum. Gelelim pazar sabahına....10:30 civarı kurulu herhangi bir çığırtkan objenin etkisi olmadan açtım gözlerimi. Müteahhitlerin malzemeden çalıp zengin olma çabalarının mı yada daha iyi niyetli bir yaklaşımla samimi bir ortam olsun diye mi bilmem sigara kağıdıyla eşdeğer ve bir evin bütün namahremine şeffaf bir hava katan duvarların özel hayata saldırısıyla birlikte yan dairedeki ailenin görünmez bireyi sayıyorum kendimi. Komşu evin mutfağına sırtını yaslamış yatağımdan duymak zorunda kaldığım ses öbekleri sırasıyla çay bardaği şıkırtısı, bikaç tabak tangırtısı ve en önemlisi 7-8 kişilik bir grup birbirini seven insanın sabah mahmurluğu ile şakalaşmaları oldu. Eskiden hafta içi farklı saatlerde uyanışımız nedeniyle uzun, kalabalık ve neşeli kahvaltı edemediğimizden Pazar sabahları babam tarafından “su tabancası” zoruyla uyandırılışımız ne kıymetli bişiymiş. Herşey bir asır kadar uzak artık. Sözün özü: herkes bayramda evine gitsin kardeşim! Bu tasfiri imkansız, bu duvar arkasından sesi bile duyulduğunda imrenmekten hüznün tüm renklerine büründüren sıccacık ve dünyanın en hesapsız, en karşılıksız, en ait olduğum yer işte burası dedirten ortamını ancak bayramdan bayrama koklar oldukda ondan diyorum en güzel bayram en uzun ve en Antakya’da olandır diye.

İç anadolunun kurak ve sarı zincirini kırıp denize çıkmayı anlatan bir Sunay Akın şiiri yakışır bu yazının sonuna...........


Maki
Bir an önce görülsün
diye Akdeniz
Toroslar'da ağaçlar
hep çocuk
kalır

14 Ağustos 2007 Salı

Herkes kendi deprosyonundan sorumlu

Ta yemek yapanında acıkanında zıkkımın kökünü yiyeninde diyerek edindiğim bikaç parça hazır yemek zımbırtısıyla 4. kat merdivenlerini tırmanırken “zonk!” anladım depresyona giriyorum yine. Bilirim ben onun gelişini, biliriiiim. Vay namussuz vayyy, dayandı kapıya yine sinsi sinsi derken...Dedim bu sefer sukunetle kabul et, hoşgeldin de,dost ol. O da senden bir parça en nihayetinde. Neyse yani diğer elime de depresyonumu aldım açtım evimin kapısını girdim içeri. Beni iri cüssesiyle yalnızlık karşıladı. Sarıştık sarmalandık, karşılıklı bi kahve içip sigara yaktık, dağıldım mı ne? E her şeyin bir çözümü vardır.

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Yine Sezen 'e sarılmaca

Bir insan evladı yaşamı boyunca hissettiği tüm duyguları hiç bir söze gerek duymaksızın Sezen Aksu şarkıları ile ifade edebilip cümle kurmaya ihtiyaç duymaz mı? Evet duymaz! Peki bu kadın nasıl bir yaratılmış kişi ola ki beni benden iyi bilsin, alla alla yahu.

Etrafımızı sarıverecek
Bir boşluk ki asla bitmeyecek
Herşey bir anda anlamsız gelecek
İşte biz o gün tükeneceğiz

9 Ağustos 2007 Perşembe

Kuruduk

5 gündür susuzuz..İ Melih Gökçek açıklama yaptı "Haklarınızı helal edin".....No comment
Okunduğunu bilerek günlük yazmakda pek bir tuhafmış. Şimdi herkese karşı sorumluluk hissetmeye başladım. Zaten benim huyum bu nerde bir sorumluluk görsem benim mi acaba diye düşünür, sahiplenir, bağrıma basarım.

Aman da aman, ne iyi yapmışımda açmışım blogumu. 3 yorum aldım şimiye dek ve 3'üde 3 ayrı dünyamın temsilcisi; Ayşegülüm çocukluğum ve de unutulmaz lise yıllarımın, Nilgünüm de üniversite dönemimin en önemli kişisidir ve sevgili abim ( o neyin temsilcisi tam çıkaramadım- belkide bendeki tüm aşşağlık komplexlerinin oluşumunda katkı sahibi olması nedeniyle özel bir yeri vardır :)
2 gündür Blogum var diye seviniyorum. Sanki böyle özel yaşamıma boyut kattım, kendime bir yaşama alanı buldum gibi. Sanırım bu blogun en büyük faydası ne istiyorum, ne yapıyorum ve ne hissesdiyorum sorularını hatırlayıp kendime sormak olacak. Çünkü bu saçma sapan yaşam biçimimin içinde kaybolan beni bulup çıkarmak zorundayıp. Hani bazı bilim kurgu ve gerilim filmlerinde adam aslında hiç yaşamamış gibi masanın üstündeki çerçevede duran fotoğraftan silinip gider, kaybolur ya işte bana öyle bişey oluyormuş gibi hissediyorum. İşte bu yüzden zorundayım...

8 Ağustos 2007 Çarşamba

Herşeyin bir ilki vardır


Sadece herşeyden kurtulmaya çalışırken hem içinde hem edinilişinde bir çok anı barındıran, yazılması yıllar alan, yırtılması 15 saniye süren caanım günlüğümün anısına olmasın, yeni yaşanacakların da hatırasını saklasın. Eğer isterse benim bağırdığım kuyuda olabilir, kendi bilir...İşte bu da ilk mesaj..

2022'ye not

 2022'de aldığım en güzel karar "hayatıma giren herkese kapıyı çıplak açmamak" oldu.