31 Ağustos 2009 Pazartesi

Sabahtan beri orada duruyordun,
Neden düştün...
Sen daha o gözyaşını içine akıtmayı öğrenemedin mi?


Monopoly falan gibi oyunlarda alırsın satarsın işletirsin, kazanmaya çabalarsın. Elinde bişey vardır, onun karşılığını alarak elden çıkartırsın diyelim. İşte öylece bir oyunda elimdekini yanlışlıkla satmış bulunmuş gibi hissediyorum.

Hayat değerli bişey miydi? Ay ben onu sattım, 2 zar atsam taşım yine oraya gelir mi diye bekleyeceğim artık.

30 Ağustos 2009 Pazar


Küslükler uzuyor,

Eskisi kadar kolay uzlaşılmıyor artık.

Güvercini öldürdük sanırım.

23 Ağustos 2009 Pazar

Ederdim ederdim de, Taksim meydanında evleneceğimi hayatta tahmin edemezdim :))
Hani böyle "bak gider asarım kendimi taksim meydanında, bak çıkar yakarım kendimi taksim meydanında" denir ya, "baak çıkarım taksim meydanına evlenirim ona göre" oldu, of çok komik yaaa

20 Ağustos 2009 Perşembe

4-5 gündür sol gözüm seğiriyor. Uyuz olmaya başladım artık. Ekrana bakamıyorum. Aaaa ne tesadüf tezi bitirmeme 10 gün mü kaldı?? Daha ne bahane bulacam, du bakalım. Gözüm olmazsa gö.üm seğirir kesin :))

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Her zaman böyle miydi bilmiyorum
Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak

Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak

7 Ağustos 2009 Cuma

Tuhaf bir gün

Bugünü mutlaka biyerlere not etmek istiyorum, en iyi yer de blog tabiiki. Sabah saat 7:30-11:00 arası inanılmaz nostalji yoğunluğu olan, her adımımda duygu yüklü gözlerle sağa sola baktığım bir gün geçirdim.
Sabah erkenden soluğu Refik Saydam Hıfzısıhha merkezinde aldım. Evlilik izni için kan vermek amacıyla. Tabi şimdilerde Ankara'yı terkedeceğimden mütemadiyen etrafımdaki binalara, insanlara ve bilimum bitki örtüsüne melul melul bakmaktayım. Evlilik konusu da bünyem tarafından bir çeşit Ankara'dan bağımı koparma olarak algılandığından daha bi duygusalım tabi. Hah dedim nasıl 2003 yılında mezun olurken "Beytepe macerası da burada sona eriyor" dedin, bu da senin Ankara'dan çıkış belgen. Zızzzzzzt diye bi ses duydum kafamdan ve anladım beynim 1999 Eylül ayına geri dönüyor. Ankara'ya geldiğim yıla tekabül eder.
Bu yıllarda Kurtuluş semtinde oturduğumdan en gözde mekanım Kurtuluş-Kolej-Kızılay üçgeni arasındaki bölge idi. Adım adım heryeri pek bi bilirim. Her tür olayı giriş,gelişme ve sonuç bağlamında incelemeye alışmış olan beynim hemen yorum yaptı. İlk geldiğinde buraları arşınlıyordun giderken de aynı yerlere işin düştü, bi veda gibi adım adım kurtuluş, kızılay, sıhhiye geziyorsun:
Kurtuluş: Evlendirme müdürlüğü
Sıhhiye: Sağlık ocağı, hıfzısıhha
Kızılay: Nüfus Müdürlüğü
İşlerim yolunda gitti ve çabucacık bitirdim ama her köşe başında anılarımı tazelemekten o kadar yorulmuştum ki okula ruhen bitkin halde vardım.
Neresinden başlasam nasıl anlatsam bilemedim, Bu yazının başından itibaren tekrar okudum şimdi. O kadar kuru kalmış ki, içinde damla kakdar duygu bulamadım. Bu da bir çeşit ironi. O kadar derin duygular içindeyim ki ifade edilinde edilemiyor işte. Kırkbin kere önünden geçtiğim, ilk stajım için etek alışverişi yaptığım mağazadan mı bahsedeyim, en sıkı dostlarla saatlece oturup dertleştiğim Kızılay-mado'dan mı yoksa Sakarya'daki balık resteronlarından ve Bira-patates kızartması ikilisinden mi. Ya da mezuniyet fotolarını çektirdiğim Foto Naci'nin ünlülerin kepli resimleriyle süslü vitrininden, şimdilerde çantacı - ayakkabıcı olan Aşgana pastanesinden mi. Nebileyim işte darmadağın oldum, yazı yazmaya, cümle kurmaya o kadar yoğun geldi ki duygular, kelimelerin kökü kurudu, yükleminden öznesine cümlenin bütün öğeleri soldu gitti...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

4 Ağustos 2009 Salı

1 kalbi 3 adımda nasıl kırabilirsiniz diye bir rehber olsa saniyesinde fırlatır atarım denize.

Tek adımda da kırılabilir ne gerek var o kadar uğraşmaya.

Tek kelime yeter, tek bir bakış\bakmayış yeter.

Ama yerden tek tek topladığın parçalar bir daha bütün eder mi bakalım.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Hüzün Geldi

Türküler bitti
Halaylar durdu
Horonlar durdu
Al damar, mor damar, şah damar sustu
Bahçeler put kesildi birer birer
Meyveler salkım saçak taş.
Bir bulut uçardı
Başı boş bedava
Yandı kül oldu.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.
Ağaç büyür arkasında koşamam
Kervan yürür peşi sıra düşemem
Yıldız akar uçsam da yetişemem.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Eski günlüğümün sayfalarını bir bir yırtıp attığıma o kadar pişmanım ki. Öyle çok anım vardı ki içinde. Yanıyorum ama nafile. Bir anlık öfke. Keskin sirke...

2 Ağustos 2009 Pazar

Açıkçası şu doktoranın bitişine ne doktor olacam ne asistanlıktan kurtulacam diye sevinmiyorum, körolası yanlızlığım hasretliğim bitecek diye seviniyorum. O kadar bunaldım ki bu akademik zımbırtılardan doktoraya da akademik akademik sevinemeyeceğim, kusura bakmayın.

2022'ye not

 2022'de aldığım en güzel karar "hayatıma giren herkese kapıyı çıplak açmamak" oldu.