20 Temmuz 2008 Pazar

Hafiza

Hacettepe postalarımı kontrol etmek için uzun zamandır açmadığım bir arayüzü açtım bugün. (Teknik sorunlar sebebiyle açılamıyordu). Yanlışlıkla elim eski tarihe göre sırala linkine tıkladı. 2005 tarihli gönderdiğim e-postalarla karşılaştım ansızın. Tamamen savunmasız biçimde yakalandım bir çok hatıraya. Sadece 3 yıl önce yaşadıklarım geldi gözümün önüne bir bir ve onlar o kadar uzak, o kadar bana ait değillerdiki, bu yabancılığıma inanmak istemedim önce. Bunlar benim anılarımdı, hepsi şuan yerli yerinde duran ve hali hazırda kullandığım organlarımdan olan gözlerle, kulaklarla, ellerle yaşanmış zamanlardı. O satırları okumamış olsam hiç yaşanmamış anlar olarak kalacaklardı. Hayatımın her döneminin, her duygumun her acımın her mutluluğumun bir şahidi olmalıydı, kullanılmayan ve kazara silinmemiş olan e-postaların eline bırakılmamalıydı herşey. İşte günlüğümün kıymetini o an anladım. Hani tarih araştırmacıları der ya "ulaşılan en son yazılı kaynaklara göre .............. " Hayatımın ulaşılan en son yazılı kaynağına göre (10.03.2005);
"nuh nebiden bu yana gün yüzünden saklı kalmış
cennette açan gülün tüm güzelliğini çalmış
ne kaybolmuş ne bir hasar almış
sakın merak etme güzel goncam
cep telefonun bende kalmış.........:)"
tarzında e-postalar atan kişiye kalbimi kaptırmışım.
Velhasıl yazmak önemli, çok önemli. Söz uçar yazı kalır. Tek bir satır yazı bile hatırlatmaya yeter yaşanmışları

Hiç yorum yok:

2022'ye not

 2022'de aldığım en güzel karar "hayatıma giren herkese kapıyı çıplak açmamak" oldu.