25 Ekim 2010 Pazartesi

Yazmak giderek daha da zor bir hal alıyor. Sürekli olarak öğrencilerin sorunlarıyla ilgileniyorum. Keşke sadece sorunlarıyla ilgilenmekle bitse, sorunlarının duygusal kısımlarını birebir yaşıyorum. Özellikle vakıf üniversitesinden olmak her iki aşırı ucu birlikte yaşamayı gerektiriyor. Bu gerçekten pek de sağlam olmayan sinirlerimi yıpratmaya başladı. Hergün birsürü olay yaşıyorum. Geçen hafta bir kızcağın kan davası problemlerini dinledim yaklaşık 1 saat. 1 haftadır etkisi üzerimde zaten, hep filmlerde olur zannettiğimiz şeyleri gerçek olarak birinin ağzından duymak, gerçek bir hayat hikayesi, canlı canlı yaşanan bir olay olarak dinlemek.Tuhaf ve ürkütücü, insanoğlunun kendi yarattığı kurallara bu kadar bağlı kalması ürkütücü, arkadan gelenlerin de bunu kaderi sayması tuhaf. Neyse esas yaşanan iki aşırı uç örneği bugün gerçekleşti: Bir öğrenci 2 aydır içinde bulunduğu korkunç durumu paylaşmak için benden izin istedi, odamda oturmuş dinliyorum. bölüm 1.si tam burslu bir oğlan. Ev arkadaşları bir nedenden başka yere taşınmışlar ve bu da sahibinden.com dan bir ev arkadaşı bulmuş kendine. Derken evi polisler basmaya başlamış, doğal olarak korkmuş. emekli bir polis çocuğu aynı zamanda. Babasıyla paylaşamamış korkudan. Gitmiş karakola durumu öğrenmeye. Ev arkadaşının dosyası oldukça kabarık, fuhuş, adam yaralama, daha neler. Çocuk başka bir yere de gidemiyor, ev kirası çok düşük, başka ev arkadaşı yok, yurtlar pahalı okulda vs vs. KArşımda yaşlı gözlerini sürekli kaçırarak bunları anlatıyor, çaresizim diyor. Düşünüyorum kredi yurtların başvuru zamanı geçti, arasam bölüm başkanı olarak etkisi olur diye düşünüyorum. çocuk bir yandan eve gidemiyorum diyor korkudan, kalacak yeri yok, maddi durumunu söylemeye gerek bile yok. aklımda binlerce fikir dönüp duruyor aynı anda. Neyse tam o sırada koridordan bir ses yükseliyor, bir öğrenci sekretere küstahça 20 bin dolar verdim bu okula bir fotokopi çekemiyecek miyim diye kendince ağzının payını veriyor fakültenin fotokopi makinasını kullanmayı talep ederken bir yandan. Odamdaki gözü yaşlı öğrenciyle göz göze geliyoruz. şeytan diyor çık ofisinden ağzının ortasına patlat, dişlerini dök, odadaki öğrencinin de yardımıyla iyice benzet hiçbirşeye benzemeyen suratını. Tam türk filmi, geçen hafta kan davası bu hafta bu. Yok ben gerçekten daha iyi anlıyorum türk fimi senaryolarını. Biz sürreal sanırken hayatın tam da gerçekleriymiş. Çareler peşindeyim şimdi, yarın mütevelli heyetten randevu aldım bu öğrenciye acil barınma bursu verilsin diye. Dur bakalım inşallah. E gel de yaşa bunca adaletsizlik içinde. gel de yaşa bu kadar geniş bir ranja gözlerinle şahit olurken.

11 yorum:

s dedi ki...

Bunları dinlemenin, ortasında kalmanın çok ama çok üzücü olduğuna eminim. Durmadan onlar için göz yaşı döktüğüne de. Ama bunları öğrenmen öğrenmemenden daha iyi sonuçlara yol açıyor sanki. Kimbilir belki de burs sağlayacaksın vb. Belki yerinde başka biri olsa, derdine derman aramak şöyle dursun, kapıdan kovacaktı, böyle bir çocuk heba olacaktı...

Gonca dedi ki...

sanırım iyi sonuca ulaştık, bursu bulduk çok şükür :)) Sevinçliyim.

s dedi ki...

:) Ooo, Süper, sevindim... Bu arada bloguna gir çık yoruluyorum, her seferinde boş dönüyorum. Anlayacağın daha çok yazı istiyoruz.

turgay baş dedi ki...

bölüm başkanımız gonca kızılkaya cumaoğlu da dahil kimse pek yazmıyor bu aralar. hayrolsun.

bölüm başkanlığında hayrolsun :)

Gonca dedi ki...

turgaycım öncelikle öğretmenler günün kutlu olsun :) sonralıkla da tebriğin için teşekkür ederim. Yazamamamın nedeni tamamen boş bir hayatımın oluşu. Hacettepede olacaktım ki bin türlü duygusal çöküntüyü yaşarken yayın mayın da çıkarmaya tez mez de yazmaya çabalıyor olurdum, tabi doğal olarak felsefe üretirdim. ama game over. Ellerimi birbirine kavuşturmuş derslere girip çıkıyorum, öğrencilerle sohbet ediyorum. Renksiz hayatımı bir bebek renklendirir mi diye düşünüyorum bir yandan da. Ama yok ben onu da beceremem, ne yapmasını ne bakmasını!

turgay baş dedi ki...

bebek diyorsan orda dur. bebek iyidir hoştur candır. yap bibebek kafan rahat etsin :)

bu vesile ben de senin öğretmeler günü, geçmiş kurban bayramını, hatta geçmiş ramazan bayramını ve hatta A şehrinin ve B şehrinin iişgalden kurtulma yıldönümünü kutlarım. Arada başka yıldönümleri vardı ise onu da kutlarım. ve hatta ne olur ne olmaz 2011 senesinin de hayırlara vesile olmasını dileri ve hatta 2012'nin de.. yuh artık..

ben sanmıyorum o hayatın o kadar da renksiz olduğnu. vardır mutlaka bir sürü bir sürü renk.. belki görmeyi tercih etimyorsun bu aralar.. belki kafan başka yerlerde.. mesela bebekte.. belki de yorgunluk atıyor ve dinleniyorsun biraz.. ve gibi şeyler..

o bu değil de keyfine bak sen :)

Vil dedi ki...

Gonca'cım Turgay'a cevap yazmamışsın. Ortalığı birbirine kattı. Acaba benim bilgisayarımda mı görünmüyor diye, geldi, ağladı, sızladı, benden baktık. Şimdi Selay'ın bilgisayarına bakmaya gittiler. Yap bi güzellik, pek üzülüyor çocuk..
Öperimmmmm..

Gonca dedi ki...

Hemencik gözümün önünde canlandirdim Turgayin halini :) O ne zekidir oo. Mutlaka bulur ona yazdigim cevabin göründügü bilgisayari. Hatta suan bu cevabi okurken gögsü kabariyordur nasil da buldum diye :)
sorun şu ki: her ne kadar burada "kendime kafa dengi" diyebileceğim bir arkadaş çevresi edinmiş olsamda-ki bu sizi özlemiyorum artık anlamına gelmiyor- ben hala bu şehire ait hissetmiyorum kendimi. Hala "bir iş için geldim geri dönücem" modundayım. Ben buraya alışamadım kısacası :(

turgay baş dedi ki...

alışmak o kadar da heveslenecek bişey değil ki zaten.. alışanca da bırakıp gidememeler başlıyor hemen ardından.. herşeyin olduğu gibi, iyi yönleri var kötü yönleri var.. ben olsam 'amaan boşver yaşıyoruz işte' der geçerdim.. bir sene sonra istanbulu bırakıp ta başka şehre gidecek olsan ne olur sanki.. bu senenin keyfini çıkar, hiç alışmadan ya da alışıp alışmamayı dert etmeden.. bi de bence bebek yapacak olursan o arada bir sürü şeye farkında olmadan alışırsın zaten.. demek ki ne demeli bir şeye alışılacaksa eğer mutlaka başka birşey daha gerekiyordur.. böyle denmeyecekse de daha anlaşılır daha basit daha işlevsel bşeyler denebilir..


not: bu sözlerin asıl amacı senin dikkatini başka yer çekip, aklını ankaraya getirip farkında olmadan seni istanbula alıştırmaktır.. olabilir mi ?

Gonca dedi ki...

alışmak istenirse bir çırpıda alışılır aslında İstanbula Turgay. istanbul gerçekten öyle büyülü bir yer ki... Şehire alışmak bahane yeni sıfatlarına alışamıyor belki insan. Ya da bu hızla tükeniyorsa hayattaki her rolümüz, sona doğru yine aynı hızla yol alıyor olmaktan korkmalı mıyız?

turgay baş dedi ki...

cevap belli: yok korkmamalıyız.. madem zaman o kadar az, niye korkmakla vakit harcıyoruz diye de düşünebiliriz, faydası olur.

2022'ye not

 2022'de aldığım en güzel karar "hayatıma giren herkese kapıyı çıplak açmamak" oldu.