19 Ağustos 2008 Salı

Acaba ağlamak bir üzüntü ya da sevinç ifadesi midir sadece yoksa bir çeşit enerji boşalması ve ihtiyaç olduğu söylenebilir mi?

Sık ağlarım. Sulu göz sayılırım yani. Özellikle ayın belirli günleri (doğmamış çocuğumu kan pıhtısı biçiminde attığım dönemler) ağlama nöbeti geçiririm. Yanlız yaşamanın getirdiği pek çok alışkanlıklar zincirini kırmak zorunda (ve bu vesileyle Vildan'a zor anlar yaşattığımın da bilincinde olarak) kaldığım şu günlerde klasik ev hıçkırmaları ve inlemeli :) ağlamaları gerçekleştiremediğimden huzursuz bir enerji yumağını içimden nereye akıtsam, bi kaç kadeh içip deli gibi göbek atsam mı diye düşünüyorum. Aslında başka bişey anlatmak için başlamıştım ve yine nedensiz uzun cümleler kurdum. Konu şu ki beni, binaltıyüz kere dinlemiş olsam da ağlatacak hikaye ve şarkılar vardır belli başlı. Bunları ne zaman dinlesem hiç farketmez gözyaşı sel olur gider. Size bunlardan birini anlatmaya niyetlendim bugün. Her hikayen de babanla ilgili olmayıversin diyeceğinizi biliyorum sorun değil.
Babam hayatında belkide bir kez yaptığı sahterkarlığı şöyle açıklamıştı bize: Eskiden öğretmen okulu denilen bi yer varmış lise dengi ve burayı bitiren öğretmenlik yapabilirmiş. Babası henüz vefat eden ve geçim kaynağı bulunmadığı için hem çalışıp hem okumak zorunda olan babam iki ayrı lise diploması almış (bu kısım sahtekarlık işte) ve biriyle üniversiteye kaydolurken diğeriyle öğretmen olarak atanmak üzere başvurmuş. Öğretmenliği sivas'ın bi köyüne öğrenciliği de adanaya çıkmış. Hayatın zor yolculukları da işte bu dönem başlamış bir nevi. Sivas'ın köy yolları kışın kardan kapanır okula gidemezmiş, bahar gelince ancak sınavlara yetişirmiş naapsın adam. Aslında buraya kadar anlattıklarımın hikaye ile ilgisi yok sayılır. Neyse sivastaki köy öğretmeninin birgün tayini çıkar ve bir aile gibi içiçe yaşadığı öğrencilerinden ayrılık vakti kapıya dayanır. Herkes toplanmıştır, kış boyu kardan kapalı olan yol baharla birlikte açılmış yolcu yolunda gerek şarkısı çoktan radyoda çalmaya başlamıştır. Bütün öğrencileriyle tek tek kucaklaşıp vedalaşan babam bir tanesine daha çok sarılmıştır; annesi babası olmayan hem öksüz hem yetim küçük yavru yaşlı gözlerle babamın ceketinin ucuna tutunur ve noolur beni de götür diye yalvarır. Bu hikaye lisede babasının ölümünde sonra her filme ağlayan babam tarafından her anlatıldığında yaşlı gözler sarar etrafı. Küçük kızın minicik elleriyle onu alıkoymaya çalışarak "noolur beni de götür" diye seslenmesi ailecek hepimizn boğazına geçmeyen bir düğüm yerleştirmiştir. Geride anasız babasız bir köy çocuğu bırakarak dönmüştür memleketine ama 60 yaşında hala aklı oralarda dolanmaktadır yani. Hikayenin kısası film gibi gözümde canlanan bu sahne her aklıma gelişinde kiminle nerde ne yapıyor olursam olayım gözlerim yaşarır.

**Başlıkla uyumsuz bir yazı olduu için üzgünüm, aklımdan bunlar döküldü şimdilik.

Hiç yorum yok:

2022'ye not

 2022'de aldığım en güzel karar "hayatıma giren herkese kapıyı çıplak açmamak" oldu.